İzmir’de günlerdir süren grev, artık yalnızca bir sendikal mücadele değil, halkın günlük yaşamını derinden etkileyen ciddi bir krize dönüşmüş durumda. İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir çalışanlarının hak mücadelesi elbette saygıyı hak ediyor. Hele ki emekçilerin insanca yaşam koşulları için verdikleri mücadele, bu ülkenin her köşesinde yıllardır görmezden gelinen bir gerçeği tekrar yüzümüze çarpıyor.
Ancak diğer yanda, işine gitmek zorunda olan, sabahın köründe yollara düşen, akşam evine dönmek için saatlerce duraklarda bekleyen binlerce insan var. Grev nedeniyle ESHOT otobüslerinin sefere çıkmamasıyla birlikte vatandaşlar metro, İZBAN, tramvay ve vapur hatlarına yöneldi. Özellikle Konak gibi yoğun bölgelerde Mezarlıkbaşı duraklarında yaşanan manzara, sürecin acilen çözülmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu noktada belediyeye de büyük görev düşüyor. “Anlayışınız için teşekkür ederiz” denilerek yayınlanan açıklamalar, gerçek mağduriyetleri ortadan kaldırmıyor. Hem işçi hem de vatandaş belediyenin sorumluluğundadır. İkisinden birini görmezden gelmek, belediyecilik anlayışının temelinden sapması anlamına gelir.
DİSK’e bağlı sendikaların taleplerini anlamak ve dikkate almak önemli. Ancak bir hak arayışı, başka bir hakkın çiğnenmesine dönüşmemeli. Uzayan grev sadece belediye ile sendika arasında sıkışan bir pazarlık değil; aynı zamanda halkın güvenli, düzenli ve insanca yaşam hakkının da gündemde olduğu bir sınavdır.
Taraflar bir an önce ortak zeminde buluşmalı. Çünkü bu kriz ne sadece bir ücret meselesidir, ne de sadece bir ulaşım sorunu. Bu, doğrudan “yaşam kalitesi” meselesidir. Ve yaşam kalitesi düştükçe, olan yine sessiz çoğunluğa yani vatandaşa oluyor.
Alıntı
Taner KILIÇ/Ege Olay